22 Ocak 2009 Perşembe

Hac-1








HACLA İLGİLİ TÜM SORULAR


* Hacı Nedir?
* Hac Ne Zaman Farz Kılınmıştır?
* Haccın Diğer İbadetlerden Farkı Nedir?
* Hac günleri değişir mi?
* Hac ile ilgili Ayet-i Kerimeler
* Hacı Kurbanı Burada Kesilemez mi?
* Hac Kimlere Farzdır?
* Hac ve Kadın
* Hacca Neler Götürmeliyiz?
* Hac'dan Neler Getirmemeliyiz
* Haccın Farz Olduğuna Dair Deliller
* Haccın Farzları Üçdür
* Haccın Sünnetleri
* Haccın Vacibleri
* Haccın Temel Kavramları
* Hacla İlgili Yanlış Bilgiler
* Hayız Halinde Kadın
* Kadının Mahremsiz Haccetmesi Caiz mi?
* Kadın, Farz Hac İçin Vekil Gönderebilir mi?
* Nafile Hac mı daha çok sevaptır, yoksa?
* Tavafta hızlı yürüyüşün hikmeti nedir?
* Teşrik Tekbirleri
Hac Nedir?
Hac, sözlükte saygıdeğer makamlara isteyerek ziyarette bulunmak demektir. Dindeki anlamı ise ihrama girerek belli günde Arafatta bulunmak ve Kâbe'yi usûlüne uygun olarak ziyaret etmektir. Hac yapmak, namaz kılmak ve oruç tutmak gibi farzdır, yani Allah'ın emridir.
Hacı Nedir?
Zamanında ve usûlüne uygun olarak Kâbe'yi ziyaret eden kimseye 'Hacı' denir. Çoğulu Hüccac'tır.
Hac Ne Zaman Farz Kılınmıştır?
Hac, Peygamberimizin Mekke'den Medine'ye hicret etmesinden 9 yıl sonra farz kılınmıştır. Bu yıl Peygamberimiz Hz. Ebu Bekir'i 'Hac Emiri' tayin etmiş, kendileri de bir yıl sonra yani hicretin onuncu yılında haccetmişlerdir. Bu, Peygamberimizin ilk haccı olduğu gibi buna "Veda Haccı" denir. Çünkü Peygamberimiz bundan sonra -vefat ettikleri için- haccetmemiştir.
Haccın Diğer İbadetlerden Farkı Nedir?
Haccın diğer ibadetlerden farklı yönleri vardır. Haccın dışındaki ibadetler, namaz ve oruç gibi ya yalnız bedenî yahut zekât gibi yalnız malîdir. Hac ise hem malî ve hem de bedenî bir ibadettir.
Diğer ibadetler her yerde yapılabilirken hac, ancak belli yerde Mekke-i Mükerreme'de yapılabilmektedir. Bunun için dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan ve hali vakti yerinde olan müslümanlar bu ibadeti yapmak için Mekke-i Mükerreme'ye gelmek zorundadırlar.
Ayrıca, haccın diğer ibadetlere göre bazı zorlukları vardır. Çünkü bu ibadet, pek çok insanın alışkın olmadığı, iklim şartlarını yaşamadığı bir yerde yapılmaktadır.
Hac Günleri Değişir mi??
*Son günlerde bazı kimseler, haccın, Peygamberimizden itibaren bugüne kadar yapılagelmiş olan belli günler dışında da yapılabileciğini, bu suretle belli günlerde yapılmasından kaynaklanan izdihamın da önlenmiş olacağını söylüyorlar. Buna da Bakara sûresindeki "Hac bilinen aylardadır." (1) Âyet-i kerîmesini delil gösteriyorlar. Bu iddia yanlıştır. Çünkü Kur'an-ı Kerîm ayrıntılara inmez. Ayrıntıları Peygamberimiz uygulama ve ifade olarak açıklıyor. Kur'an-ı Kerîm Peygamberimize indirilmiş ve onu açıklaması için de görevlendirilmiştir. Nitekim:
"Kendilerine indirileni insanlara açıklaman için sana Kur'an'ı indirdik. Umulur ki düşünürler" (2) buyurulmuştur. Ayrıca Kur'an-ı Kerim Peygamberimiz'e itaatın Allah'a itaat olduğu (3), emrettiği her şeyin yapılması ve yasakladığı her şeyden de sakınılması gerektiği (4) bildirilmiştir.
*Namaz, oruç ve zekâtın farz olduğu Kur'an-ı Kerim'de bildirildiği halde ayrıntılarına yer verilmemiş, ayrıntılar Peygamberimiz tarafından bildirilmiştir.
*Haccın sınırlı günler dışında da yapılabileceğini söyleyenlerin delil olarak gösterdikleri Bakara sûresinin: "Hac bilinen aylardadır" âyetinde, bu bilinen ayların hangi aylar olduğu belirtilmemiştir. Bu ayların da hangi aylar olduğu yine Peygamberimiz tarafından açıklanmıştır.
*Diğer taraftan Mekke-i Mükerreme hicretin 8'nci yılında 20 Ramazan'da fethedildiği halde, o yıl Peygamberimiz sadece umre yapmış ve Zilkâde ayında Medine'ye dönmüştür. Ayrıca Peygamberimiz:"Hac ibadetinizi öğreniniz, benim yaptığım gibi yapınız" 5) buyurmuştur.
*Bu itibarla hac ibadetinin, Peygamberimizden itibaren günümüze kadar uygulanagelmiş olan şekli ve zamanı hakkında son zamanlarda ortaya çıkan farklı yorumların hiçbir değer taşımayacağı açıktır.
*Bu yazı "Hac, Lütfi ŞENTÜRK, Diyanet Aylık Dergisi 2000 Şubat " esas alınarak yeniden düzenlenmiş ve kısaltılmıştır. Yazının tamamına anılan dergiden erişebilirsiniz.
1- Bakara, 197.
2- Nahl, 44.
3- Nisa, 80.
4- Haşr, 7.
5- Müslim, Hac, 310.
Hac ile ilgili Ayet-i Kerimeler
*"Şüphesiz, 'Safa' ile 'Merve' Allah'ın işaretlerindendir. Böylece kim Evi (Ka'be'yi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim de gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır). Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir."
(Bakara,158)
*"Sana, hilalleri sorarlar. De ki: "O, insanlar ve hacc için belirlenmiş vakitlerdir...".
(Bakara,189)
"Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin). Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Güvenliğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da, haccda üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere, bunlar, tamı tamına on (gün) oruç vardır. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da olmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki Allah, muhakkak cezası pek çetin olandır."
(Bakara, 196)
*"Hacc, bilinen aylardır. Böylelikle kim onlarda haccı farz eder (yerine getirir)se, (bilsin ki) haccda kadına yaklaşmak, fısk yapmak ve kavgaya girişmek yoktur. Siz, hayır adına ne yaparsanız, Allah, onu bilir. Azık edinin, şüphesiz azığın en hayırlısı takvadır. Ey temiz akıl sahipleri, Benden korkup-sakının."
(Bakara, 197)"
*"(Hacc) ibadetlerinizi bitirdiğinizde, artık (cahiliye döneminde) atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan da kuvvetli bir anma ile Allah'ı anın. İnsanlardan öylesi vardır ki: "Rabbimiz, bize dünyada ver" der; onun ahirette nasibi yoktur."
(Bakara, 200)
*"Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o güvenliktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkar ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır."
(Al-i İmran, 97)
*"Ey iman edenler, Allah'ın şiarlarına, haram olan ay'a, kurbanlık hayvanlara, (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden bir fazl ve hoşnutluk isteyerek Beyt-i Haram'a gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktınız mı artık avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah'tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır."
(Maide, 2)
*"Hani Biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
(Hac, 26)
*"İnsanlar içinde haccı duyur; gerek yaya, gerekse uzak yollardan (derin vadilerden) gelen yorgun düşmüş develer üstünde sana gelsinler."
(Hac, 27)
*"Kendileri için birtakım yararlara şahid olsunlar ve kendilerine rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde (kurban adarken) Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun."
(Hac, 28)
Hac Kimlere Farzdır?
Haccın farz olmasının şartları şunlardır:
1- Müslüman olmak,
2- Akıllı olmak,
3- Erginlik çağına gelmiş olmak,
4- Hür olmak,
5- Hacca gidip gelmeye malî imkanı müsait olmak. Bu şart şöyledir: Temel ihtiyaçlarından başka, hacca gidip gelinceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin sosyal durumlarına uygun normal geçimlerini sağlayacak servete sahip olmasıdır.
6- Vakit, yani haccın eda edildiği vakte erişmiş bulunmak.
7- Haccın farz olduğunu bilmek. Bu şart gayr-i müslim bir ülkede İslâmiyeti kabul eden kimseler için sözkonusudur.
İşte bu şartları taşıyanlara hac farz olur. Bu şartlardan birisi eksik olursa hac farz olmaz.
Bu şartlar kendisinde bulunan kimseye hac farz olmakla beraber, haccı eda edebilmesi için gerekli olan başka şartlar da vardır. Bunlara "Haccın vucûb-ı edasının şartları" denir. Bu şartlar da şunlardır:
a) Sağlıklı olmak. Kör, felçli, kötürüm ve hac yolculuğuna dayanamayacak derecede yaşlı ve hasta olmamak.
b) Tutuklu bulunmamak.
c) Yol güvenliği olmak,
d) Kadınların yanlarında eşleri veya mahremleri bulunmak. Mahrem demek evlenmeleri caiz olmayan yakınlar demektir. Baba, oğul, kardeş, amca, dayı ve damat gibi yakınlar, kadının mahremleridir.
e) Eşi ölmüş veya boşanmış kadınların iddet süreleri bitmiş olmalıdır. İddet süreleri içinde hacca gitmeleri uygun değildir.
Kaynak: Hac, Lütfi ŞENTÜRK, Diyanet Aylık Dergisi 2000 Şubat
Hac ve Kadın
-Hac ve umrenin yerine getirilişi açısından kadınlarla erkekler arasında bir fark yoktur.
-Kadınlar için erkeklerde olduğu gibi özel bir ihram kıyafeti söz konusu değildir.
-Elbise, baş örtüsü, çorap, ayakkabı gibi her zaman giydikleri kıyafetlerini giyerler.
-Özellikle namaz kılarken, erkek safları arasında kalmayıp kadınlara ait yerlerde namaz kılarlar.
-Adetliyken ihrama giren veya ihrama girdikten sonra adet görmeye başlayan kadınlar, tavafın dışında haccın bütün menasikini yerine getirebilirler.
-Adetliyken ihrama giren ve ihrama girdikten sonra adetleri bitmeden Arafat'a çıkmak durumunda kalan hanımlar daha baştan ihrama girerken İfrad haccına niyet etmelidirler.
Neler yapmazlar?
-Yüzlerini örtmezler.
-Erkeklerin yaptığı gibi telbiye, tekbir, tehlil, salavat okurken ve dua ederken seslerini yükseltmezler.
-Tavafta hızlı ve çalımlı yürüyerek "Remel", Sa'yda da yeşil direkler arasında koşar adımlarla yürüyerek "Hervele" yapmazlar.
-İzdiham olan yerlerde mümkün olduğu kadar erkeklerin arasına girmemeye özen gösterirler.
-Adetliyken Harem-i Şerif'e giremezler.
Hacca Neler Götürmeliyiz?
*Niyetimizi: Hac, mümin için kendisini tanıma sürecidir. Bu sebeple oraya giderken Allah’a en yakın olabileceğimiz bir zaman dilimini değerlendirme niyetiyle gitmeli ve bunu elde etmek için azami gayret sarf etmeliyiz.
*İhlâsımızı:Hacca sadece Allah emrettiği için gitmeli ve dünyevi hiçbir beklenti içine girmemeliyiz. Oraya, yakınlarımıza hediye almak, çarşı pazar dolaşmak ya da insanların “Artık hacca gitmen lazım!” şeklindeki baskılarından kurtulmak için değil, kulluk hayatımıza yeni bir ivme kazandırmak ve Allah’la irtibatımızda yeni sayfalar açmak için gitmeliyiz.
*Kalbimizi: İbadetlerde kalb huzuru, Allah’ın huzuruna giderken kalbimizi de yanımızda götürmek demektir. Bütün benliğimiz ve hissiyatımızla oraya yönelmeli, O’ndan gayrısının gölgesinin bile üzerimize düşmesine izin vermemeliyiz. Gerek kendi kusur ve günahlarımız gerekse yeryüzündeki bütün Müslümanların perişaniyet ve çaresizliklerinden dolayı kırılan kalbimizi de yanımızda götürmemiz bereketli bir haccın gereklerindendir
*Acz ve fakrımızı: İnsan fıtraten acizdir ve ihtiyaçları çoktur. Hacda ihramın giyilmesi, dünyevi hiçbir makam, mevki ya da statünün orada bir ayrıcalık sebebi olmaması bunun bir ifadesi gibidir. İnsan acz ve fakrının farkında olarak orada bulunmalı ve ibadetini bu lisanla yerine getirmelidir.
*Izdırabımızı: Hac, dünyanın her tarafından milyonlarca müminin bir araya geldiği külli bir ibadettir. Orada yapılan dualar, hem zaman ve mekânın kudsiyetinden hem de yönelişin külliyetinden dolayı kabule karin olur. Bunu fırsat bilip kendimiz ve ailemizden önce yeryüzünde maddi ve manevi depremlerle sarsılan bütün Müslümanlar için duyduğumuz ızdırabı, iç burukluğunu, Müslümanların perişaniyet ve mağduriyetini de yanımızda götürmeliyiz.
*Kardeşlik duygularımızı: Hac ibadetimizi yerine getirirken farklı coğrafyalardan, çeşitli milletlere mensup kardeşlerimizle buluşacağız. Bunun bilincinde olarak oraya, yeni dostluklar kurma, kardeşlerimizin dertleriyle dertlenip sevinçlerini paylaşma ve İslâm kardeşliğini iliklerimize kadar yaşama düşüncesiyle gitmeliyiz.
*Eksik ve kusurlarıyla amellerimizi götürelim: Hac, ölümün küçük bir provasıdır. Cenab-ı Hakk’ın huzuruna sadece amellerimizle çıkarız. Dolayısıyla oraya huzuruna çıkabileceğimiz bir yüz akıyla gitmemiz, geçmiş günahlarımızı tövbe ve istiğfarla temizleyerek hazır bir şekilde görevimizi yapmamız gerekmektedir.
*Dostlarımızın isim listelerini götürelim: Bu topraklarda yaşayan güzel âdetlerden bir tanesi de mübarek beldelere gidenlerle Nebi’ye (sas) selam göndermektir. Hepimiz hacca ya da umreye giden dostlarımıza “Efendimiz’e selamımızı arz edin, bize de dua edin!” ricasında bulunuruz. Selam gönderen herkesin ismini tek tek yazmalı ve Nebiler Sultanı’na (sas) ümmetinin selamını arz etmeliyiz.
Kaynak: Hac Rehberi, 2005, Süleyman Sargın, Zaman Gazetesi
Hac'dan Neler Getirmemeliyiz
*Kusurlar getirilmemeli: Hac yolculuğunda heybemizde yukarıda saydığımız hususlar azık olarak bulunmalıdır. Hacdan da pek çok güzel haslet kazanmış olarak dönmeli ve bazı eksik ve kusurlarımızı geri getirmemeliyiz. Hacca giden bir mümin dönerken yanında aşağıda saydıklarımızı getirmemeye çalışmalıdır.
*Günahlarımızı geri getirmemeliyiz: Hac bir arınma kurnasıdır. Tavafın her bir şartı kulluk adına derinleşme ve özümüze doğru seyahat etme vesilesidir. Sa’y yaparken atılan her adım bir günahımızı dökmektedir. Okuyacağımız evrad u ezkar ve yapacağımız ibadetler de kulluğun zirvelerine doğru yapılan bu yolculukta azığımız olacaktır. Bu imkânı en iyi şekilde değerlendirip tövbe ve istiğfarla günahlarımızdan arınmak ve dünyaya ilk geldiğimiz günkü gibi hayata yeniden tertemiz başlamak hacdan getireceğimiz en büyük kazanç olacaktır.
*Nefsanî duygularımızı frenlemeliyiz: Hac menasikinin ifade ettiği anlamlar vardır. Üç gün boyunca şeytan taşlamak, bir türlü kurtulamadığımız bir kısım takıntılarımızı taşa tutmak demektir. Kin, nefret, hırs, su-i zan, haset ve bencillik gibi bizi içten içe kemiren duygularımızı ve gıybet gibi hastalıklarımızı taşlamalı ve onları kurban edip hayat hakkı tanımamalıyız.
*Kul hakkına daha dikkat etmeliyiz: Hac, bedenen zor ve meşakkatli bir ibadettir. Bu sebeple istemeyerek de olsa bazı kul hakkı ihlallerinde bulunma ihtimalimiz vardır. Ayağına yanlışlıkla bastığımız, yanından sertçe geçtiğimiz ya da istemeyerek sesimizi yükselttiğimiz herkesten helallik dilemeli ve gönüllerini almalıyız.
*Vaktimiz’i çarşıda pazarda geçirmemeliyiz:Hacca sadece ibadet niyetiyle ve Allah’ın rızasını kazanmak gayesiyle gidilir. Oradaki her saniye hazineler kıymetindedir. Giderken herkese hediyeler vaat edip sonra da vaktinin büyük kısmını çarşı pazarda tüketmek akıl kârı değildir. Bu durumdan, misafirleri olduğumuz Rabb’imiz ve Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) hoşnut olmazlar. Hacca gidenler, kimseye maddi hediye getirmeme niyetiyle gitmeli, yakınları da hiçbir hediye beklentisi içinde olmamalıdır. Hurma ve zemzemin dışında bir hediyeye kapı açmamak bereketli bir hac için önemli bir vesiledir. Dostlarımıza en büyük hediyemiz onlara yapacağımız dualar olmalıdır.
Kaynak: Hac Rehberi, 2005, Süleyman Sargın, Zaman Gazetesi,
Haccın Farz Olduğuna Dair Deliller
Cenab-ı Hak buyuruyor:
*"196. Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hacgünlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir.Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haramcivarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.
*197. Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.
*198. (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz."
Haccın Farzları Üçdür
Bu üçünden biri yapılmazsa hac sahîh olmaz.
1. İhrâmdır. (İhrâm), niyet ile birlikte zikrden [telbiye] ibâret olup, bazı şeyleri kendine yasak etmektir. Namâzda iftitâh tekbîri gibidir. Alâmeti, peştemal gibi, iki beyâz bez olup, biri belden aşağı sarılır, öteki, omuzlara sarılır. İple bağlanmaz, düğümlenmez. Bunun için kuşanılan bu iki beze de ihrâm denildi. Tavâfa başlarken, ihrâmın ortasını sağ koltuk altından geçirip, iki ucunu sol omuz üstüne getirmek sünnettir.
-Hac için, umre için, ticâret için veya herhangi birşey için uzaktan gelenlerin, mîkât denilen yerleri, ihrâmsız geçerek, Mekke-i mükerreme Haremine girmeleri harâmdır. Geçenin, geri mîkâta gelip ihrâma girmesi lâzımdır. İhrâma girmezse, kurban kesmek lâzım olur. (Mîkât) denilen yerler ile, Harem-i Mekke arasına (Hil) denir. Mîkâtdan geçerken, bir iş için Hilde kalmayı niyet edenlerin ve Hilde oturanların, hacdan başka niyet ile, ihrâmsız Hareme girmeleri câizdir. Meselâ Cidde şehri Hildedir. (Harem), Mekke-i mükerremeden biraz dahâ geniş olup, hududunu İbrâhîm aleyhisselâmın diktiği taşlar göstermektedir. Bu taşlar, çok kere yenilenmiştir. Mescid-i harâma (Harem-i Kâ'be) veya (Harem-i şerîf) denir. Hac için, Hilde oturanlar Hilde, Harem-i Mekkede oturanlar Haremde ihrâma girer. Mîkât yerlerini geçerken, niyet ederek ve telbiye yaparak, yani, emrolunan şeyi okuyarak, usûlü ile, ihrâma girilir. Mîkât yerinden önce, hattâ kendi memleketinde de giymek câiz, hattâ dahâ iyidir. Hac aylarından önce giymek de câiz ise de, mekrûhdur. Mekke ve Medîne şehirlerine (Haremeyn-i şerîfeyn) denir.
-İhrâm giyen kimseye, bazı şeyler yasak olur. Meselâ, karadaki av hayvanlarını öldürmesi, dikilmiş elbise giymesi, bir yerini traş etmesi, cimâ' etmesi, kavga ve münâkaşa etmesi, koku sürünmesi, tırnak kesmesi, erkeğin mest, ayakkabı giymesi ve başını örtmesi, hatmi ile başını yıkaması, eldiven, çorap giymesi, hamâma girmesi, kendiliğinden çıkan ot ve ağaçların koparılması, kendi üzerinde bulunan bitin öldürülmesi ve öldürmek için gösterilmesi câiz değildir. Bunları bilerek veya bilmeyerek, unutarak yapanlara, kurban, sadaka cezâları lâzım olur. Müt'a, yani temettü' kurbanı ve kırân kurbanı etinden sâhibi yiyebilir. Cezâ olarak kesilenlerin etlerinden yiyemez. Müfrid hacda bir kurban îcâb ettiren suçu, kârin hâcı işlerse, biri umre için, iki kesmesi lâzımdır.
-İhrâmda iken pire, her türlü sinek, başkasının üzerinde bulunan biti, fâre, yılan, akreb, kurt, çaylak gibi zararlı ve insana saldıran hayvanları öldürmek, başını sabun ile yıkamak, na'lîn ve onun gibi üstü açık ayakkabı giymek, diş çıkartmak, bit ölmemek ve saç dökülmemek üzere hafîf kaşınmak, renkli ihrâm giymek, gusl abdesti almak, başını dokundurmamak şartı ile, tavan, çadır, şemsiye altında gölgelenmek, başı âdet olmayan şey ile [tas, tepsi] örtmek, paket gibi şeyler koymak, beline kuşak, kemer, para kesesi, kılınç, silâh bağlamak, yüzük takmak, insanların dikip yetiştirdiği sebze ve ağaçları koparmak, düşman ile dövüşmek câizdir.
-Kadınların başını örtmesi lâzım olup, deriye değmemek üzere yüzlerini örtmeleri ve dikilmiş elbise, mest, çorab giymeleri, örtü altına zînet eşyâsı takmaları câizdir.

2. Arefe günü Arafâtın, (Vâdi-yi Urene) denilen yerinden başka herhangi bir yerinde (Vakfe)ye durmak. Herkes, ehl olan imâma karşı ayakta durup, ayakta duramazsa, oturup imâmın duâsını dinler. Sonra, oturabilir, yatabilir.
-Hacca geç giden bir kimse, doğru Arafâta gider. Bunun, artık (Tavâf-ı kudûm) yapması lâzım olmaz. Bir hâcı Arefe günü, öğle ezânından bayramın birinci günü, sabâh namâzı vaktine kadar olan zaman içinde, biraz Arafâtta dursa veya ihrâmlı olarak Arafâttan geçse veya ihrâmlandıkdan sonra hasta olup uykuda iken, baygın iken sedye içinde veya başka birşeyle taşınarak nüsükler yaptırılırsa veyâhud ihrâma girmeden önce, hasta olan, bayılan yerine başkası ihrâma girip, bu uyanmadan, ayılmadan önce, o bunun yerine de nüsükleri ayrıca yaparsa veya Arefe günü olduğunu bilmeyerek, Arafâtta dursa, haccı sahîh ve tavâf-ı kudûm sâkıt olur. O yerin Arafât olduğunu bilmek ve niyet etmek lâzım değildir. O gün veya gece, Arafâtta bulunmayan veya Arafâttan geçmeyen veya uçakta uçarak geçen, hâcı olmaz. Vehhâbîlerin haccı bir gün önce yaptıkları senelerde hac sahîh olmamaktadır. Hilâl, güneşin gurûb ettiği yere yakın ve şemsden sonra gurûb eder. Şişkinliği garb tarafındadır. Terbî' yani yedinci gecede kamer şemsden altı sâat sonra gurûb eder. Bedr-i tamda, yani 14. cü gecede tam dâire olup, şems gurûb ederken tulû' ve sabâh vakti gurûb eder. 28 Temmuz 1987 Salı günkü Türkiye gazetesinde diyor ki, (Kayseride Pazar günü Zilhicce ayının hilâli görülemedi. Pazartesi günü 19 u 50 geçe güneş gurûb etti. 20 yi 20 geçe Hilâl görülüp, bu da 20 yi 55 geçe gurûb etti). Buna göre Zilhiccenin birinci günü salı olup, dokuzuncu çarşamba günü Arefe olmaktadır. Vehhâbî hükûmeti, hâcıları pazartesi günü Arafâta götürdüler. Çarşamba günü tekrâr gitmek isteyenlere mâni' oldular.

3 . Kâ'be-i mu'azzamayı (Tavâf-ı ziyâret) etmektir. Tavâf, Mescid-i harâm içinde, Kâ'be-i mu'azzama etrâfında dönmek demektir. Dördü farz, üçü vâcib olmak üzere yedi kere dönülür. Zemzem kuyusunun ve Makâm-ı İbrâhîmin dışından dolaşarak da tavâf etmek câizdir. Kadınların tavâf ederken, Kâ'beye yaklaşmamaları efdal olduğu (Eşbâh)da yazılıdır. Kadına dokunmak ihtimâli çok ise, şâfi'îlerin hanefî veya mâlikîyi taklîd etmesi lâzım olur. Tavâfı mescid dışından yapmak câiz değildir. Tavâfa niyet etmek de, ayrıca farzdır. Tavâf-ı ziyâreti, Arafâttan sonra yapmak da farzdır. Tavâf ederken ve sa'y ederken, ezân okunursa, bunlar bırakılıp, namâzdan sonra tamamlanır. Tahtâvînin (Merâkıl-felâh) hâşiyesi, bayram namâzında diyor ki, (Kâ'beden başka bir câmi' etrâfında ibâdet için dönenin kâfir olmasından korkulur).
Huzura Doğru'dan alınmıştır.
Haccın Sünnetleri
1-Temettüe niyet etmemiş âfâkî olanların, hemen Mescid-i harâma girerek (Tavâf-ı kudûm) yapmalarıdır. Kâ'beyi görünce tekbîr, tehlîl ve duâ edilir. Erkekler, Hacer-i esvede el ve yüz sürer. Süremezse, uzaktan istilâm eder. Yani ellerini kaldırıp, 'Bismillâhi, Allahü ekber' deyip yüzüne sürer. Tavâf-ı kudûmdan ve iki rek'at namâzdan sonra, Safâ ile Merve arasında sa'y yapılır. Bundan sonra, ihrâmı çıkarmadan, Mekke şehrinde oturup, Terviye gününe kadar, istenildiği mikdâr, nâfile tavâf yapılır. Müfrid olan ve kârin olan hâcılar, taş atıp traş oluncaya kadar ihrâmı çıkarmayacağı için, ihrâmın men' ettiği şeylerden, hergün, sakınmaları lâzım olur. Bu şeylerden sakınamayacak kimselerin, mütemetti' hâcı olması uygundur. Mescid-i harâm içinde namâz kılanların önünden geçmek günâh değildir.
2-Tavâfa (Hacerül-esved)den başlamak ve burada bitirmektir.
3-İmâmın üç yerde hutbe okumasıdır. Birisi, Zil-hicce ayının yedinci günü Mekkede; ikincisi, dokuzuncu günü, öğle namâzı olunca, öğle ve ikindi namâzlarından önce, Arafâtta; üçüncüsü, onbirinci günü, Minâda okunur. Arafâtta, hutbe bitince öğle ve hemen sonra ikindi namâzı, cemâ'at ile kılınır. İmâma yetişemeyen, ikindi namâzını, ikindi vaktinde kılar. Namâzdan sonra, imâm ve cemâ'at, mescid-i Nemreden, Mevkıfe gelip, imâm hayvanda, hâcılar ise yerde, kıbleye karşı, ayakta veya oturarak vakfeye dururlar. Cemâ'atin de hayvanda olması efdaldir. (Cebel-i rahme) kayaları üstüne çıkmak ve vakfe için niyet etmek lâzım değildir.
4-Arafâta gitmek için, Mekkeden, (Terviye günü), yani Zil-hiccenin sekizinci günü, sabâh namâzından sonra çıkmaktır. Mekkeden Minâya gidilir.
5-Arefe gününden önceki ve bayramın birinci, ikinci ve üçüncü günlerinin geceleri, Minâda yatmaktır. Üçüncü gece ve günü Minâda kalmak mecbûrî değildir. Seksenbeşinci maddenin birinci paragrafına bakınız!
6- Arafâta gitmek için, Minâdan, güneş doğdukdan sonra yola çıkmaktır.
7- Arefe gecesi Müzdelifede yatmaktır. Arafâttan Müzdelifeye gelip, burada, yatsı vakti olunca, akşam ve yatsının farzları birbiri ardınca, cemâ'at ile kılınır. Akşam namâzını Arafâtta veya yolda kılanların Müzdelifede tekrâr cemâ'at ile veya yalnız olarak, yatsı ile birlikte kılması lâzımdır.
8-Müzdelifede, vakfeye, fecr ağardıkdan sonra durmaktır. Gece Müzdelifede yatıp, fecr açılırken, sabâh namâzını hemen kılıp, sonra, (Meş'arilharâm) denilen yerde, ortalık aydınlanıncaya kadar, vakfeye durulur. Güneş doğmadan önce, Minâya hareket edilir. Yolda (Muhasser) denilen vâdîde durmamalıdır. Burası (Eshâb-ı fîl) durak yeridir. Minâya gelince (Mescid-i Hîf)e en uzak olan ve (Cemre-i Akabe) denilen yerde, sağ elin baş ve şehâdet parmakları ile, iki buçuk metreden veya dahâ uzakdan, Cemre yerini gösteren duvarın dibine nohud kadar yedi taş atılır. Duvarın üstüne veya insana, hayvana çarptıkdan sonra dibine düşerse câiz olur. Ertesi fecre kadar câiz ise de, o gün öğleden önce atmak sünnettir. Sonra, hiç durmadan buradan gidilip, isterse kurban keser. Çünki, seferî olana kurban kesmek vâcib değildir. Seferî olan hâcıların, müfrid oldukları zaman kurban kesmeleri vâcib değildir. Kurbandan sonra traş olur ve ihrâmdan çıkar. Bayramın birinci günü Minâda olanlar ve bütün hâcılar, bayram namâzı kılmaz. Sonra, o gün veya ertesi gün veya dahâ ertesi gün Mekkeye gidip, Mescid içinde ve niyet ederek (Tavâf-ı ziyâret) yapar. Buna (Tavâf-ül ifâda) da denir. Tavâf-ı ziyâreti ve traşı bayramın üçüncü günü güneş battıkdan sonraya bırakmak mekrûhdur ve kurban kesmek lâzım olur. Yalnız baygın olanın yerine başkası tavâf yapabilir. Tavâf-ı ziyâretde, önceden bu tavâf için sa'y yaptıysa, artık bir dahâ (Remel) ve (Sa'y) yapmaz. Yapmadıysa, sa'y yapması vâcibdir. Bu tavâfda (Iztıba'), yani ihrâmın üst kısmını sağ koltuk altından geçirip, sol omuz üzerine koymak yoktur. Tavâf namâzından sonra Minâya gelir. Öğle namâzını Mekkede veya Minâda kılar. Bayramın ikinci günü, öğle namâzından sonra Minâda hutbe okunur. Hutbeden sonra, üç ayrı yerde, yedişer taş atılır. (Mescid-i Hîf)e yakın olandan başlanır. Üçüncü günü de böyle yedişer taş atılır ki, hepsi kırkdokuz taş olur. Bunları öğleden önce atmak câiz değildir veya mekrûhdur. Üçüncü günü güneş batmadan önce, Minâdan ayrılır. Dördüncü gün de Minâda kalıp, fecrden güneşin gurûbuna kadar dilediği zaman yirmibir taş dahâ atmak müstehabdır. Dördüncü günü fecre kadar Minâda kalıp da taş atmadan ayrılırsa, koyun kesmek lâzım olur. Birinci ve ikinci yerlerinde taş attıktan sonra, kollar omuz hizâsına kaldırılarak ve el ayaları semâya veya kıbleye çevrilerek duâ edilir. Atılacak yetmiş taş, Müzdelifede veya yolda toplanır. Hayvan üstünde taş atmak câizdir. (Tavâf-ı sadr)dan sonra, zemzem suyu içilir. Kâ'benin kapı eşiği öpülür. Göğüs ve sağ yanak (Mültezem) denilen yere sürülür. Sonra, Kâ'be perdesine yapışıp, bildiklerini okur ve duâ eder. Ağlayarak Mescid kapısından dışarı çıkar.
*Minâ, Mekkenin; Müzdelife, Minânın; Arafât da, Müzdelifenin şark cihetindedir. Son yapılan asfalt caddelere göre, Minâ ile Mekke arası dörtbuçuk, Minâ ile Müzdelife arası 3,3 ve Müzdelife ile Arafât arası 5,4 kilometre, Safâ ile Merve arası üçyüzotuz metre, Safâ tepesindeki kemer ile Kâ'be arası yetmiş metre oldu.
9-Arafâtta, vakfeden önce gusl etmektir.
10-Minâdan Mekkeye son dönüşte, önce Ebtah denilen vâdiye gelip, burada bir mikdâr durmaktır. Buradan Mekkeye gelip dilediği kadar kalır.
11-Hacca giderken, muhtâc olmayan ana, babadan, alacaklılardan, kefîlinden izin almak sünnettir. Ana baba muhtâc ise, izinsiz gitmek harâmdır. Nafaka bırakmadı ise, zevcesinden izinsiz gitmesi de harâm olur. Mekke şehrine (Mu'allâ) kapısından, Mescide (Bâbüsselâm)dan ve gündüz girmek müstehabdır.
*Haccın sünnetini yapmayana cezâ lâzım gelmez. Mekrûh olur. Sevâbı, azalır. Arefe günü Cum'aya rastlarsa, yetmiş hac sevâbı hâsıl olur. Halk arasında buna hacc-ı ekber deniliyor. Bu söz doğru değildir.
*Huzura Doğru'dan alınmıştır.
Haccın Vacibleri
1-Tavâf-ı kudûmdan sonra ve hac ayları içinde olmak şartı ile, Safâ ile Merve tepeleri arasında, sa'y etmek, yani, yedi kere usûlü ile yürümek. Tavâfsız sa'y sahîh olmaz.
2-Arafâttan dönüşte, Müzdelifede, vakfeye durmaktır. Âdem (as), hazret-i Havvâ ile ilk olarak Müzdelifede buluştu.
3-Şeytân taşlamak, yani Minâda, üç gün, üç ayrı yerde temiz taş veya teyemmüm câiz olan şey atmakdır.
4-İhrâmdan çıkmadan önce, başın en az dörtde birini ustura ile traş ettirmek veya en az üç santimetre, kendisi veya başkası kırkmakdır. Berber veya ustura bulamamak özr sayılmaz. Başında saç olmayan veya başı yara olan da, usturayı, değmeden başdan geçirmelidir. Kadınlar, saçını traş etmez. Makas ile biraz keser.
5-(Âfâkî) olan, yani Mîkât denilen yerlerden dahâ uzak memleketlerin hâcıları, Mekkeden son ayrılacağı gün (Tavâf-ı sadr), yani (Tavâf-ı vedâ) yapmaktır. Hayzlı kadına bu tavâf vâcib değ ildir. Bu tavâfda Remel ve ardında sa'y yoktur.
6-Arafâtta, güneş battıkdan sonra da, biraz kalmakdır. Güneş batmadan önce Arafât meydânından dışarı çıkanın kurban kesmesi lâzım olur. Cünüb iken Arafâtta durulabilir.
7-Tavâf-i ziyâretde, Kâ'be-i mu'azzama etrâfında dörtten sonra üç kere dahâ dönmektir. Tavâf-ı ziyâretden sonra Minâda gecelemek hanefîde sünnettir.
8- Tavâfda abdestsiz ve cünüb olmamaktır.
9- Elbise temizolmakdır.
10-Tavâf yaparken, Hatîm denilen yerin dışından dolaşmakdır.
11-Tavâfda, Kâ'be-i mu'azzama, sol tarafda kalmakdır.
12 -avâf-ı ziyâreti, bayramın üçüncü gününün güneşi batıncıya kadar yapmaktır.
13-Tavâf ederken, avret yeri kapalı olmakdır. Kadınlar için çok mühimdir.
14-' Safâ tepesi ile Merve tepesi arasında sa'y ederken, Safâdan başlamaktır.
*Safâ tepesine çıkınca, Kâ'beye döner. Tekbîr, tehlîl ve salevât getirir. Sonra, iki kolunu omuz hizâsında ileri uzatıp ve avuçlarını semâya doğru açıp duâ eder. Sonra Merveye doğru yürür. Safâdan Merveye dört, Merveden Safâya üç kere gidilir.
15-Her tavâfdan sonra, (Mescid-i harâm) içinde iki rek'at namâz kılmaktır.
16-Şeytân taşlamasını bayram günlerinde yapmaktır.
17-Traşı, bayramın birinci günü ve Harem hudûdu içinde yapmaktır.
18-Sa'yı yürüyerek yapmaktır. İki yeşil direk arasında erkek hızlı gider.
19-Kırân ve temettü' hac yapan, şükür kurbanı kesmektir.
20-Kurbanı, bayramın birinci günü kesmektir.
21-Cimâ' gibi yasak olan şeyler, Arafâtta durmadan önce yapılırsa, haccı bozar. Bunları Arafâttan önce yapmamak farzdır. Cimâ'dan başkalarını, ihrâmı çıkarıncaya, cimâ'ı, tavâf-ı ziyâreti yapıncaya kadar terk etmek vâcibdir.
*Bilerek veya bilmeyerek, bir vâcibi vaktinde ve yerinde yapmayana cezâ lâzım olur. Cezâ, Kurban kesmek veya bir fıtra sadaka vermektir. Hastalık, ihtiyârlık veya galabalık gibi bir özr ile terk edince, birşey lâzım gelmez. [Bir vekîle yaptırması lâzım olmaz.] Hayzlı veya nifâslı kadın Mescid-i harâma giremez. Tavâfdan başka nüsükleri yapar. Tavâf-ı ziyâreti temizlenince yapar. Her günün nüsükü, sonraki gecesinde de yapılabilir.
Kâ'benin içinde farz veya nâfile kılmak ve cemâ'at ile kılmak câizdir. Sırtını imâmın sırtına dönerek de kılınır. Sırtını imâmın yüzüne dönmek ve Kâ'benin üstünde kılmak mekrûhdur. Kâ'be etrâfında halka olup kılarken, imâmın iki yanındakilerden başkaları, Kâ'beye imâmdan dahâ yakın olabilirler.
Huzura Doğru'dan alınmıştır.
Haccın Temel Kavramları
İHRAM
*Hacla alakalı en temel kavramlardan biri ihramdır. İhram deyince akla ilk gelen şey beyaz dikişsiz elbise olsa bile, esasen ihram, hacca gitmeye karar veren kişinin normalde helal olan tırnak kesmek, tıraş olmak, cinsel ilişkiye girmek, Mekke ve çevresinde bitkileri koparmak, yeşillere zarar vermek gibi bazı şeyleri kendisine haram kılmasıdır. Hacca giderken haramların başladığı yerde ihram giyilir. İhram dikişi olmayan ve kefene benzeyen iki parçadan oluşan sade bir giysidir. Buna elbise bile demek zordur. Kefeni hatırlatan ihram makam, mansıp, rütbe ve servet gibi bütün farkları sıfıra indirir, herkes fakir ve muhtaç durumdadır. Ama bu ihtiyaç kullara değil, Allah’adır. İhramı giyen insan dünyaya ait her şeyi geride bırakır, takva elbisesini giyer, “Ölmeden önce, ölünüz” hikmet dolu sözüne ittibaen kefen giymiş gibi olur.
HERVELE
“Hervele”, Mekke’de, Kâbe yakınlarında bulunan Safa ve Merve arasında sa’y ederken, iki tepe arasındaki vadiye gelindiğinde burayı süratlice geçmektir.
*Hanefî mezhebinde hervele yapmak sünnettir. Kâbe yakınında, iki tepe olan Safa ile Merve arasında gidip gelmek Allah tarafından Hz. İbrahim’e (as), hac ile birlikte öğretilen ibadetlerdendir. Bilâhare câhiliye Arapları, Safa ve Merve’de iki tapınak uydurup, bunları İsaf ve Nâile adlı iki puta adadılar ve onlara tapınmaya başladılar.
*Araplar Müslüman olduklarında Safa ile Merve arasında gidip gelmenin, eski hac geleneğinin bir parçası mı, yoksa sonradan putperestler tarafından uydurulmuş bir tapınma biçimi mi olduğu ve iki tepe arasında gidip geldiklerinde şirke düşmüş olup olmayacakları konusunda sorular sormaya başladılar. Bunun üzerine;“Safa ile Merve Allah’ın nişanlarındandır. Kim Kâbe-i Muazzama’yı hacceder veya umre yaparsa, bu iki tepeyi tavaf etmesinde bir günah yoktur. Kim kendiliğinden bir iyilik yaparsa bilsin ki, Allah karşılığını verir ve her şeyi bilir.” (el-Bakara, 2/158) âyeti nazil olmuştur. (Müslim, Hac, 264)
MiKAT
*Mikat, hac yasaklarının başladığı, Cenab-ı Hakk’ın huzuruna çıkmak için hazırlığın yapıldığı ilk yerdir. Şekil olarak ihrama girmenin yanında duygu ve düşünce olarak da insanları kırmama, hoşgörü, sabır, insanlara saygı gibi dinin genel yaklaşımlarının daha derince yaşanması mikatla başlar. Türkiye’de havaalanında herkes bembeyaz ihram örtülerine bürünür. Artık yasaklar başlamıştır; saç, sakal ve tırnaklar kesilmez. Bütün vücudumuz bize karşı korunma altına alınmıştır. Şayet ihlal edersek ceza vermemiz gerekiyor.
KÂBE
*Allah’ın emriyle Hz. İbrahim’in, oğlu ile inşa ettikleri fizik ötesi âlemlerden Beyt-i ma’murun izdüşümü mahiyetinde, küp şeklinde bir yapıdır. Herkesin kafasında bir Kâbe resmi mutlaka vardır. Bu resim, ya anlatılanlardan veya farklı ebatlarda çekilmiş fotoğraflardan ve kartpostallardandır. Ama bunlara bakmak insana hiçbir zaman canlı olarak Kâbe’ye bakma ürpertisini vermeyecektir. Kâbe sürekli bir hareketin merkezidir ve orada donukluk ve uyuşukluk düşünülemez. Keşke Müslümanlar oradaki hareketi hayatın bütün alanlarına yansıtabilseler.
TELBiYE
*Telbiye, “Lebbeyk, Allahümme Lebbeyk, La şerike leke lebbeyk. İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülke lâ şerike leke: Sana geldim, buyur Allah’ım! Çağırdın koşup geldim, emrine hazırım. Sana geldim, ortağın yoktur, koşup geldim, hamd ve nimet Sana ait, mülk de Senindir. Ortağın yoktur Senin!” duası hacca giden kimsenin ihramını giyip iki rekat namaz kıldıktan sonra okuyacağı duadır ve “elest bezmi”nde verilen sözün bir karşılığı gibidir. Zencisi de, Arap’ı da, Japon’u da, Türk’ü de bu duayı okur. Bütün alt kimlikler gitmiş, yerine rengi ve dili farklı da olsa belli bir süre aynı dili konuşan, aynı dille ibadet eden Müslümanlar ortaya çıkmıştır. Bu, bütün hayat boyu devam ettirilmesi gereken bir sözdür.
TAVAF
*Tavaf, Kâbe etrafında Hacerü’l-esved hizasından başlayarak yedi defa dönmektir. Tavaf esnasında mü’minler büyük kâinatın küçültülmüş bir numunesini ortaya koyarlar. Çünkü kâinatta yıldız kümeleri, gezegenler, yıldızlar hatta güneş bile kendilerine ait bir yörüngede hareket etmektedirler.
SA’Y
*Hz. İbrahim, oğlu İsmail ile eşini o zamanlar için ıssız ve tarıma elverişli olmayan Mekke’de Kâbe’nin olduğu bölgeye bırakmış, onları Allah’a emanet etmişti. Hâcer validemizin suyu bitince, su aramak ve gelecek birini görmek için Safa ve Merve tepeleri arasında gidip gelmeye başladı. Bu gidiş geliş yedi defa olmuştu. Yokuşta yavaşlıyor, düze inince koşuyordu.
*Son seferinde Hz. İsmail’in bulunduğu yerden su çıktığını gördü. Bu, Allah’ın onlara bir ikramıydı. Çorak bir arazide yüzyıllardır hiç kesilmeden akan lezzetli ve besleyici bir su çıkması Hz. İbrahim’in Allah’a tevekkülünün ve duasının bir neticesiydi. Hacıların her sene gelirken getirdikleri, işte bu Hz. İbrahim döneminden günümüze kadar kesilmeyen bereketli zemzem suyudur. “Safâ ile Merve, Allah’ın belirlediği nişânelerdendir.” (Bakara, 2/158) Safa ve Merve arasında gidip gelmemizi istiyor. Biz bu kadarını biliyoruz. Her şeyin bize faydasını ve hikmetini bütünüyle öğrenemeyiz. Deriz ki, Allah’ın emrettiği her şeyde bildiğimiz ve bilmediğimiz nice hikmet vardır. Sonuç olarak sa’y, iman ve ihlâsa dayalı kulluğun tecellî ettiği bir ibâdetin bölümlerinden biridir.
VAKFE
Arefe günü Arafât’ta, bayram gecesi de, gece yarısından sonra Müzdelife’de bulunmak, buralarda Allah Teâlâ’ya telbiye, tesbîh, tekbîr gibi zikirlerle, istiğfâr ve dualarla, tefekkür ve tazarrularla ibâdet etmek, haccın en önemli vazifeleri arasındadır. Burada rekleri, dilleri, ülkeleri ve alışkanlıkları birbirinden çok farklı, fakat aynı Allah’ın kulu ve aynı Peygamber (sas)’in ümmeti olduğunun farkında olan milyonlarca insan burada Allah’a yönelmekte, O’na kulluklarını sunmakta ve O’ndan dileklerde bulunmaktadırlar. Allah Resûlü (sas)’in ifadesiyle haccın kendisinden ibaret olduğu vakfe aynı zamanda dünyada mahşeri temsil eden tek toplantıdır; üzerlerinde kefene benzer giysilerinden başka bir şeyleri bulunmayan insanlar Rabb’in huzurundalar. Hacca giden her mü’min Allah’a iltica eden bu büyük topluluk içinde mahşeri düşünmeli, henüz fırsat varken o güne hazırlanmaya gayret etmelidir.
ŞEYTAN TAŞLAMA
Hz. İbrahim (as), Allah’ın emrini yerine getirmek üzere oğlunu kurban etmek için Mina’ya doğru ilerlerken şeytan yolunu kesmiş ve onun zihnini çelmek istemişti. Hz. İbrahim onu taşlayarak yanından uzaklaştırdı. Hac ibâdetini yapan Müslüman, cemre adı verilen yerleri taşlarken aslında içindeki şeytanı taşlamakta, onu kendinden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu bir vak’anın ifadesi olduğu gibi aynı zamanda bir hedeftir. Herkes içindeki şeytanı taşlamalı ve hayatından çıkarmaya çalışmalıdır.
KURBAN
Yüce Allah (cc) bir kurbanla tam olmasa bile şükür eda etme yolunu bize gösteriyor. Bu arada hacda kesilen kurbanla herkesin Kurban Bayramı’nda kestiği kurbanı karıştırmamak lazım. Hacdaki kurban, hac gibi zor bir ibadeti yapabilmenin bir şükrüdür.
Kaynak: Zaman, Hac Rehberi, Zaman Gazetesi, 2005
Hacla İlgili Yanlış Bilgiler
ünahsız dönme
*Efendimiz (sas bir hadislerinde “Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranışlardan sakınır ve günahlara sapmazsa annesinden doğduğu günkü gibi günahlardan arınmış olarak döner.” (Buhari, Hac, 4) buyurmaktadır. Ancak hadiste, günahsız dönmenin bazı şartları da zikredilmiştir. Bunlardan ilki, haccın sadece Allah için olması, diğeri de gerek hac esnasında gerekse döndükten sonra kötü söz ve davranışlardan sakınmak ve günahlardan uzak yaşamaktır.
"Hacı"
Toplumuzda hacca giden insanlara bu şekilde hitap etme geleneği vardır. Ancak bu, İslami açıdan doğru değildir. Zira hac da diğer ibadetler gibi, Allah’ın kullarına bir emridir. Namaz kılana “Musallî”, oruç tutana “Sâim” denmediği gibi hac ibadetini yerine getiren insana “Hacı” denilsede böyle hitap etmek uygun düşmez. Bu tarz hitabın insanları gurura ve riyaya sevk etme ihtimali olduğundan kullanılması sakıncalıdır.
“Bir de hacı olacaksın!”
Hacca giden insanlara yaptıkları bir hatadan sonra yüzlerine vururcasına söylenen, rencide edici bir sözdür. Hacca giden insan, hayatında yeni bir sayfa açıp daha dikkatli yaşamalıdır; ama İslam’ın emirleri ve kulluğun gerekleri insanların hacca gidip gitmediklerine göre belirlenmemiştir. Bu emir ve prensiplerden, hacca giden de gitmeyen de aynı derecede sorumludur.
Her sene hacca gidilmeli mi?
Hac, gerekli şartları taşıyan Müslümanlara ömürlerinde bir defa farz kılınmıştır. Efendimiz (sas) de bir defa hac yapmıştır. Oralara giden insanlarda mübarek beldeleri sıkça ziyaret etmek arzusu meydana gelir. Ancak hac, hem meşakkatli hem de pahalı bir ibadettir. Bu sebeple birden fazla hac yapmak yerine o parayla fakir Müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak, öğrencilere burs vermek ve hayır müesseseleri yaptırmak daha isabetli bir davranıştır.
*İki umre bir hac yerine geçer mi?
Bu hüküm doğru değildir. Haccın kendine has şartları ve rükünleri vardır. Ne kadar çok olursa olsun umre haccın yerine geçmez. Her ibadetin Allah katında ifade ettiği mana ayrıdır.
Umreye gidene hac da farz olur mu?

Hac, zengin, sağlıklı, yol güvenliği bulunan, akıllı ve hür Müslümanlara farzdır. Haccın farz olması için umre yapmak şartı yoktur. Umre, nafile bir ibadet olup haccın farz olmasına sebebiyet vermez.
Yaşlanınca hacca gitmek
Bu yanlış anlayış dünyanın en yaşlı hacılarının Türkler olması sonucunu doğurmaktadır. Hâlbuki hac, meşakkatli bir ibadet olduğundan genç ve sağlıklı iken eda edilmelidir. Aksi halde ibadetle değerlendirilmesi gereken vaktin büyük kısmı hastanelerde geçmekte ve başka insanlara da eziyet verilmektedir. Hac ibadeti çocuğunu evlendirmekten daha önemli bir görevdir. Vakti gelen hiçbir Müslüman, hiçbir gerekçeyle hac ibadetini ertelememelidir.
(Kaynak: Hac Rehberi, 2005, Zaman Gazetesi)
Hayız Halinde Kadın
Kadın Hayız halinde tavaf yapabilir mi?
Kadınlar hayız ve nifas halinde tavaf yapamazlar. Tavafın dışında bütün hac farzlarını yerine getirebilirler. Ziyaret tavafını bu haller bitince yaparlar. Eğer bu durumda tavaf ederlerse, kendilerine bir sığır veya deve kesmek vacip olur.
Adet halinde olan bir kadın vakfe yapabilir mi?
*Hayız halinde olan bir Safa ile Merve mescid-i haram'ın içinde olduğu için bu durumda tavaf edemediği gibi say'da yapamaz.
*Hayzının nedeniyle, farz olan tavafı yapamadan, memleketine dönen kadının haccı tamam olur mu?
*Bu durumdaki bir kadının haccı tam olmaz. Haccındaki bu noksanlığı gidermek için senenin müsait bir gününde Mekke-i Mükerreme'ye varıp Kabe-i Muzazzama'yı yedi şavt tavaf etmesi gerekir. Bu tavafın zamanını geciktirdiği için bir koyun veya keçi kurban etmesi gerekir.
(Kaynak: 1) Büyük Kadın İlmihali, Rauf Pehlivan
2) Günümüz Meselelerine Açıklamalı Fetvalar, Mehmed Emre)

Kadının Mahremsiz Haccetmesi Caiz mi?
*Imam-ı Azam'ın içtihadına göre, bir kadına haccın farz olabilmesi için, kendisiyle hacca gitmeyi kabul eden kocasının veya başka bir mahreminin bulunması şarttır.
*Mahrem ifadesi, nesep, süt veya hısımlık yönünden kendisiyle evlenmek ebediyen haram olan kimseleri içine alır. Oğul, torun, baba, dede, sütoğul, sütkardeş, damat, kayınpeder gibi.
*Kızkardeşin, hala veya teyzenin kocası olmak geçisci evlenme engeli olduğundan, eniştelerle hac yolculuğu caiz olmaz.
Allah Resulü buyuruyor:
"Bir erkek, bir kadınla yanlarında bir mahrem olmadıkça yalnız kalmasın. Kadın yanında, mahremi bulunmadıkça yolculuk yapamaz."
Bir adam kalktı:
"Ey Allah'ın elçisi, karım hac yolculuğuna çıktı. Ben ise falanca savaşa yazıldım."
Hazreti Peygamber:
"Git ve karınla birlikte haccet" buyurdu.
*Hanefi mezhebine mensup olan bir kadının mahremi yoksa Hac ona farz değildir. Yerine vekil gönderebilir. Kendisinim mahremsiz gitmesi caiz olmaz.
*Dinin bu emirlerini dinlemeden hacca giden kadınlar, rizâ-i ilâhiye muvafık düşmeyecek bir suretle, tahrimen mekruh kılınan bir şekilde borçlarını ödemiş olsalare bile büyük bir günah yüklenerek geri dönerler. (2)
*Ancak şafii mezhebine göre bir kadının sadece farz olan haccı yerine getirebilmesi için iki veya daha çok güvenilir kadınların arasında hacca gitme ruhsatı vardır. eğer kadın farz haccı yapmış a nafile veya bedel hacca gidecekse ona bu ruhsat yoktur.(Kaynaklar:
1) Büyük Kadın İlmihali, Rauf Pehlivan
2) Günümüz Meselelerine Açıklamalı Fetvalar, Mehmed Emre)
Kadın, farz olan hac için vekil gönderebilirmi?

*Sihhati yeri oldukça vekil göndermesi caiz olmaz. Ancak zamanımızdaki olağanüstü izdihamdan dolayı, kadınların mahzursuz tavaf yapmaları ve tehlikesiz şeytan taşlama işini yerine getirmeleri imkansız denecek kadar zordur. Böyle olunca vekil gönderebilirler.(Kaynak: Günümüz Meselelerine Açıklamalı Fetvalar, Mehmed Emre)

Nafile Hac mı daha çok sevaptır, yoksa?
*Zaman zaman sorulur: Nafile hac mı daha çok sevaptır, yoksa nafile hac için harcanacak paranın kalacak yeri ve yiyeceği olmayan veya kalabalık nüfusu sebebiyle geçim darlığı çeken ve bunların durumunda olan kimselere vermek mi daha sevap?
*Önce bir noktaya dikkatinizi çekmekte yarar vardır. Bir şeyin sevap olabilmesi için o şeyin Allah rızası için yapılmış olması şarttır. Allah rızası için yapılmamış olan bir şey sevap olmaz. Çünkü Peygamberimiz amellerin Allah katında niyete göre değerlendirileceğini bildirmiştir. Bir işi hangi amaçla yapıyorsanız, o iş, ona göre değerlendirilir. Hatta bir kimse gösteriş için ibadet yapsa veya hayır ve hasenatta bulunsa, Allah bu kimsenin ne yaptığı ibadete ve ne de hayrına değer vermez. Zira o bunları Allah rızası için yapmamıştır.
*Şimdi bu söylediklerimizin ışığı altında az önceki soruya cevap teşkil edeceğini sandığım bir olayı anlatmak istiyorum. Hüccetü'l-İslâm İmam Gazalî'nin meşhur "İhyau Ulûmi'd Din" adlı eserinde naklettiği olay şöyle:
*""Adamın biri nafile olarak hacca gitmek üzere hazırlanır. Zamanın alim ve sofilerinden olan Bişr b. Hâris ( 769)'e gelir ve :
-Ben hacca gidiyorum, bir emriniz olur mu? diye sorar, Bişr:
-Ne kadar paran var? der. Adam:
-İki bin dirhem param var, diye cevap verir. Bişr:
-Hacca gitmekle zühd mü, yoksa Kâbe'ye olan aşkını mı, yoksa Allah rızasını mı kastediyorsun? diye sorar. Adam:
-Allah rızasını kastediyorum, diye cevap verir. Bunun üzerine Bişr:
-O halde evinde otururken Allah rızasını kazandıracak bir şeyi tavsiye edersem yapar mısın? diye sorar. Adam: Evet yaparım, deyince, Bişr şöyle der:
-Şimdi sen bu iki bin dirhem, borcunu ödeyemeyen bir fakire, yiyeceği olmayan bir yoksula, nüfusu kalabalık geçimi dar olan bir aileye, bir yetim bakıcısına ve bunlar gibi on kişiye ikiyüzer dirhem ve hatta istersen bunların hepsini bu sayılanlardan birine ver. Zira müslümanı sevindirmek, düşkünlere el uzatmak, darda olanların sıkıntılarını gidermek ve zayıflara yardım etmek nafile olarak yapılan yüz hacdan daha sevaptır. Şimdi kalk, dediğim gibi yap. Şayet böyle yapmak istemiyorsan asıl kalbinde olanı bana söyle, dedi. Adam:
-Doğrusu kalbimde hacca gitme tarafı ağır basıyor, dedi. Bu cevap üzerine Bişr; gülümseyerek:
-Evet, servet şüpheli şeylerden kazanıldığı takdirde nefis kendi arzularının yerine getirilmesini ve iyi ameller yaptığını göstermek ister. Halbuki yüce Allah yalnız muttakilerin amelini kabul eder, dedi.
İlk devir tasavvufçularından olan ve uzun yıllar da hadis ilmiyle meşgul bulunmuş bu zatın tavsiyesine ilâve edecek bir şey olmadığını sanıyorum.(Kaynaklar:
1) İhyau Ulûmi'd-Dîn, İstanbul, 1321, c. 3, s. 363.
2) Hac, Lütfi ŞENTÜRK, Diyanet Aylık Dergisi 2000 Şubat)
Tavafta hızlı yürüyüşün hikmeti nedir?
*Resulullah (sav) ve ashabı (ra) Mekke’ye, Medine hummasından bitkin düşmüş bir halde geldiler. Müşrikler şehirde dedikodu yaparak:
-Yarın buraya humma hastalığından dermanı kesilmiş ve ondan çok ızdırap çekmiş bir kavim gelecek, dediler ve Müslümanların seyrine bakmak için Hicr’in arkasına oturdular.
-Onların hainliğinden vahyen haberdar olan Resulullah (sav), celadetlerini müşriklere göstermeleri için, Müslümanlara tavafın ilk üç şavtında remel yapmalarını (kısa adımlarla canlı canlı yürümek), iki köşe arasında da adi yürüyüşle yürümelerini emretti.
-Bu hali gören müşrikler,
-Bunlar mı hummanın bitkin düşürdüğünü zannettiğiniz insanlar? Bunlar falan ve falandan daha sağlammış! dediler.
-Resulullah (sav)’ı ashabına (ra) bütün şavtlarda remel yapmalarını emretmekten alıkoyan şey, onlara duyduğu merhametti.”
-(Buhari, bu rivayette şu ilaveyi kaydeder: “Resulullah (sas) sulh anlaşması yaptığı sene (umre için) gelince müşriklere kuvvetlerini göstermeleri için “hızlı yürüyün!” diye emretti. Müşrikler bu sırada Kuaykıan Dağı tarafına oturmuş seyrediyorlardı.”)
(Buhari, Hacc 55)
Teşrik Tekbirleri
*"Allahü ekber, Allahü ekber, lâ İlâhe illallahü vellahü ekber, Allahü ekber ve Lillahilhamd''
-Teşrik tekbirlerini getirmek vaciptir.
-Erkek, kadın, misafir, mukîm, her mükellefe vaciptir.
-Arefe gününün sabahının farz namazını kılımıyla başlar, Kurban bayramının dördüncü günü ikindi namazı farzının kılımıyla biter.
-Toplam 23 vakit farz namaz arkasından teşrik tedbirleri getirmek herkese vaciptir.
-Tekbirler farz namazın selamına bitişik olarak bir defa söylenerek yerine getirilir.
-Teşrik günlerinde namazı kazaya kalanlar, tekbirleride kaza eder.
-Teşrik günleri dışında kazaya kalan namaz kılınırsa tekbirler getirilmez.
-Kadınlar bu tekbirleri gizli olarak getirirler.(Kaynak:
1) Açıklamalı, Muamelatlı, En Geniş İslam İlmihali, Ali Fikri Yavuz, İstanbul Eski Müftüsü, Çile Yayınevi, 1977
2) İlmihal 1, İman ve İbadetler, Türk Diyanet Vakfı, 1999)

UÇAN Blogları

Hiç yorum yok: